Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

nefes etmek

  • 1 düz nefes etmek

    to overcome

    İngilizce Sözlük Türkçe > düz nefes etmek

  • 2 nefes

    nefes Atem m; Zug m (beim Rauchen); Hauch m; Heilung f durch Besprechung und Anhauchen (Aberglauben);
    -e nefes aldırmamak jemanden nicht zu Atem kommen lassen;
    nefes almak Atem holen, atmen; einatmen; fig verschnaufen;
    geniş nefes almak tief (ein)atmen;
    nefes çekmek ziehen (an der Zigarette); fam Haschisch rauchen; fam Geschlechtsverkehr haben;
    nefes darlığı Asthma n, Atemnot f;
    -e nefes etmek einen Kranken durch Besprechung und Anhauchen heilen;
    nefes nefese ganz außer Atem; gerade eben;
    nefes tüketmek fig fam sich (D) den Mund fusselig reden;
    nefes vermek ausatmen;
    nefesini tutmak den Atem anhalten

    Türkçe-Almanca sözlük > nefes

  • 3 nefes

    nefes s
    1) ( soluk) Atem m
    birine \nefes aldırmamak jdn nicht zur Ruhe kommen lassen
    \nefes almak ( soluk almak) einatmen, Atem holen; ( dinlenmek) eine Atempause einlegen; ( ferahlamak) durchatmen
    \nefes etmek (mit Zauberworten) besprechen (-e)
    \nefes vermek ausatmen
    \nefesini tutmak den Atem anhalten
    derin bir \nefes almak einmal tief (ein) atmen, aufatmen
    2) Atemzug m
    bir \nefeste in einem Atemzug
    son \nefesine kadar bis zum letzten Atemzug
    son \nefesini vermek den letzten Atemzug tun
    3) ( sigarada) Zug m
    \nefes çekmek ziehen (- den an)

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > nefes

  • 4 nefes

    1) дыха́ние, вздох

    nefes almak — а) дыша́ть, вздохну́ть; б) перевести́ дух, передохну́ть

    nefesi kesilmek —перехвати́ть дыха́ние; задохну́ться

    nefes nefese — тяжело́ дыша́, запыха́вшись

    2) заклина́ние, за́говор (болезни и т. п.)

    nefes etmek — заклина́ть, загова́ривать (болезнь и т. п.)

    ••
    - nefes çekmek
    - nefesi durmak
    - nefes tüketmek

    Türkçe-rusça sözlük > nefes

  • 5 nefes

    "1. breath. 2. puff, draw, drag (on a pipe, cigarette). 3. instant, moment. 4. breath which has healing power (and which is blown upon the sick). 5. poem (sung by dervishes). 6. slang hashish, hash. - alamamak 1. to be unable to breathe properly. 2. to be very busy, not to have time to catch one´s breath. - aldırmamak /a/ to work (someone) very hard, not to give (someone) a chance to catch his breath. - almak 1. to breathe; to breathe in, inhale. 2. to feel relieved, breathe freely. 3. to take a short break, catch one´s breath; to rest. 4. to live, breathe. - borusu anat. trachea. - çekmek 1. to take a puff, draw, or drag (on a pipe, cigarette). 2. slang to smoke some hash. 3. slang to have sexual intercourse, have sex. - darlığı 1. shortness of breath. 2. asthma. - etmek /a/ to blow one´s breath upon (someone) (to cure him/her of an ailment). - kesici breathtaking, thrilling; suspenseful, suspense-filled. -i kesilmek to be thrilled: O manzara karşısında herkesin nefesi kesildi. That view took everybody´s breath away. -i kesilmek/daralmak/tutulmak 1. to have difficulty breathing. 2. to gasp, catch one´s breath. - nefese out of breath, panting. - tüketmek 1. to talk at great length, talk until one is blue in the face. 2. to expend a lot of hot air for nothing, waste one´s breath. - vermek to breathe out, exhale."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > nefes

  • 6 nefh etmek

    nefes vermek, kazandırmak.

    Osmanlı Türkçesi Sözlüğü > nefh etmek

  • 7 nefeslemek

    nefeslemek v/t anhauchen; nefes (nefes etmek)

    Türkçe-Almanca sözlük > nefeslemek

  • 8 besprechen

    besprechen*
    irr
    I vt
    1) ( Angelegenheit) görüşmek, müzakere etmek;
    wie besprochen görüşüldüğü gibi
    2) ( Film, Theaterstück, Buch) eleştirmek
    3) ( Tonband) kaydetmek
    4) ( durch Zauberworte) okuyup üflemek, nefes etmek (-e)
    II vr
    sich \besprechen ( sich beraten) görüşmek ( mit -le)

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > besprechen

  • 9 نفس کشيدن

    nefes almak, solumak; nefes almak; soluk almak; teneffüs etmek

    Farsça-Türkçe sözlük > نفس کشيدن

  • 10 εμπνέω

    nefes almak, telkin etmek

    Ελληνικό – Τουρκικό Λεξικό > εμπνέω

  • 11 breathe

    v. nefes alıp vermek, nefes almak; esmek, solumak, fısıldamak, ifade etmek
    * * *
    1. nefes al 2. solu
    * * *
    [bri:ð]
    1) (to draw in and let out (air etc) from the lungs: He was unable to breathe because of the smoke; She breathed a sigh of relief.) nefes almak, solumak
    2) (to tell (a secret): Don't breathe a word of this to anyone.) söylemek

    English-Turkish dictionary > breathe

  • 12 Luft

    Luft [lʊft] f
    1) ( Gasgemisch, Atem\Luft) hava;
    \Luft aufpumpen hava basmak [o vermek];
    an die ( frische) \Luft gehen açık havaya çıkmak;
    die \Luft aus etw dat herauslassen bir şeyin havasını boşaltmak, bir şeyi söndürmek;
    die \Luft ist rein ( fam) ortada kimsecikler yok, tehlike yok;
    es herrscht dicke \Luft ( fam) hava fena esmek;
    aus etw dat ist die \Luft raus ( fam) bir şey güncelliğini yitirmek;
    sich in \Luft auflösen ( fam) yok [o toz] olmak;
    jdn wie \Luft behandeln ( fam) birini hiçe saymak;
    jdn an die ( frische) \Luft setzen ( fam) birini kapı dışarı etmek;
    etw ist ( völlig) aus der \Luft gegriffen ( fig) bir şeyin aslı astarı olmamak
    2) ( Atem) nefes, soluk;
    nach \Luft schnappen ( fam) soluk alamaz olmak;
    die \Luft anhalten nefesini tutmak;
    ( tief) \Luft holen (derin) soluk [o nefes] almak;
    keine \Luft bekommen soluk alamamak;
    mir blieb vor Schreck die \Luft weg ( fam) korkudan soluğum kesildi;
    jdm die \Luft zum Atmen nehmen birine nefes aldırmamak;
    von \Luft und Liebe leben ( fam) havadan yaşamak
    3) ( fam)
    seinem Ärger \Luft machen öfkesini gidermek
    2. < Lüfte> [lʊft, pl 'lʏftə] f ( Raum über dem Erdboden) hava;
    etw in die \Luft sprengen bir şeyi havaya uçurmak;
    vor Freude in die \Luft springen sevinçten havalara uçmak;
    das ist völlig aus der \Luft gegriffen bu tamamen uydurma;
    in der \Luft hängen ( fam) havada kalmak;
    schnell in die \Luft gehen ( fig) o ( fam) çok çabuk tepesi atmak;
    ich könnte ihn in der \Luft zerreißen ( fig) o ( fam) onu bir kaşık suda boğabilirim

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Luft

  • 13 drag

    n. tırmık, trol, tarak, kızak; engel; direnç; ağır hareket; el arabası, atlı araba; zahmetli şey; sıkıcı tip; aptal, geri zekâlı tip; etki; bir nefes; koku (av); kadın elbisesi (eşcinsel erkeğin giydiği)
    ————————
    v. çekmek, sürüklemek, sürümek, sürünmek; ağırdan almak; ağ ile suyun dibini taramak, taramak; söz konusu etmek; bulaştırmak, sokmak; sürüncemede kalmak, geçmek bilmemek; durgunlaşmak; ağır tempoyla çalınmak
    * * *
    1. sürükle 2. sürükle (v.) 3. sürükleme (n.)
    * * *
    [dræɡ] 1. past tense, past participle - dragged; verb
    1) (to pull, especially by force or roughly: She was dragged screaming from her car.) sürüklemek, çekip almak
    2) (to pull (something) slowly (usually because heavy): He dragged the heavy table across the floor.) çekmek, çekerek götürmek
    3) (to (cause to) move along the ground: His coat was so long it dragged on the ground at the back.) sürükle(n)mek
    4) (to search (the bed of a lake etc) by using a net or hook: Police are dragging the canal to try to find the body.) taramak
    5) (to be slow-moving and boring: The evening dragged a bit.) geçmek bilmemek, uzayıp gitmek
    2. noun
    1) (something which slows something down: He felt that his lack of education was a drag on his progress.) engel, mâni
    2) (an act of drawing in smoke from a cigarette etc: He took a long drag at his cigarette.) nefes, fırt
    3) (something or someone that is dull and boring: Washing-up is a drag.) sıkıcı şey, karın ağrısı
    4) (a slang word for women's clothes when worn by men.) erkeğin giydiği kadın elbisesi

    English-Turkish dictionary > drag

  • 14 pull

    n. çekim, çekme, çekiş, çekicilik, fırt, asılma, teşvik, kürek çekme, zahmetli iş, harekete geçirme, etki, nüfuz, nüfuzlu olma, torpil, kayırma, arka çıkma, iltimas
    ————————
    v. çekmek, asılmak, yolmak, içmek, nefes çekmek, kürek çekmek, çevirmek (iş), gelmek, girmek, kenara çekmek (araba), kenara parketmek, kalkmak (araba), hareket etmek
    * * *
    çek
    * * *
    [pul] 1. verb
    1) (to (try to) move something especially towards oneself usually by using force: He pulled the chair towards the fire; She pulled at the door but couldn't open it; He kept pulling the girls' hair for fun; Help me to pull my boots off; This railway engine can pull twelve carriages.) çekmek
    2) ((with at or on) in eg smoking, to suck at: He pulled at his cigarette.) nefes çekmek
    3) (to row: He pulled towards the shore.) kürek çekmek
    4) ((of a driver or vehicle) to steer or move in a certain direction: The car pulled in at the garage; I pulled into the side of the road; The train pulled out of the station; The motorbike pulled out to overtake; He pulled off the road.) çekmek, sürmek
    2. noun
    1) (an act of pulling: I felt a pull at my sleeve; He took a pull at his beer/pipe.) çekme
    2) (a pulling or attracting force: magnetic pull; the pull (=attraction) of the sea.) çekim
    3) (influence: He thinks he has some pull with the headmaster.) iltimas, torpil
    - pull down
    - pull a face / faces at
    - pull a face / faces
    - pull a gun on
    - pull off
    - pull on
    - pull oneself together
    - pull through
    - pull up
    - pull one's weight
    - pull someone's leg

    English-Turkish dictionary > pull

  • 15 дышать

    soluk almak; hohlamak,
    üflemek; esmek
    * * *
    1) solunmak; teneffüs etmek; soluk / nefes alıp vermek / almak

    тяжело́ дыша́ть — solumak

    дыша́ть чи́стым кислоро́дом — saf oksijen teneffüs etmek

    во́здух, кото́рым мы ды́шим — teneffüs ettiğimiz hava

    2) ( дуть) hohlamak; üflemek

    дыша́ть на озя́бшие ру́ки — üşümüş ellerine hohlamak

    3) перен. esmek; yayılmak

    она́ дыша́ла све́жестью и здоро́вьем — ondan temiz bir dirilik ve sıhhat esiyordu

    ••

    дыша́ть на ла́дан — bir ayağı çukurda olmak; yolcu olmak

    дом е́ле ды́шит — evin bir nefeslik canı kalmış

    он слу́шал не дыша́ — soluğunu kesmiş dinliyordu

    Русско-турецкий словарь > дышать

  • 16 تبرم

    I
    تَبَرَّمَ
    1. dırdırlanmak
    2. dırlanmak
    Anlamı: herkesei tedirgin edecek, bezdirecek biçimde söylemek
    3. sızıldanmak
    Anlamı: sızlanmak, yakınmak
    4. mızmızlanmak
    II
    تَبَرُّم
    1. kanıksamak
    2. pofurdamak
    3. kızgınlık
    4. sabırsızlık
    5. sızıltı
    Anlamı: sızlanma, yakınma, şikayet
    6. yakınma
    Anlamı: şikâyet
    7. zevksizlik
    8. bıkkınlık
    9. gazap
    Anlamı: öfke, kızgınlık, hiddet
    10. içerlemek
    Anlamı: öfkelenmek, kızmak
    11. hiddet
    Anlamı: öfke, kızgınlık
    12. hışım
    Anlamı: kızgınlık, öfke
    13. dırıltı
    14. bezginlik
    Anlamı: usanç, yorgunluk
    15. sıkılmak
    16. usanç
    17. hırs
    Anlamı: öfke, kızgınlık
    18. dargınlık

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > تبرم

  • 17 заговаривать

    baş ağrıtmak,
    kafa şişirmek,
    lafa boğmak
    * * *
    I
    ( вступать в разговор) konuşmaya girişmek
    II несов.; сов. - заговори́ть
    1) разг. ( утомлять разговорами) baş ağrıtmak; kafa şişirmek; ağız açtırmamak, lafa boğmak ( не давать слова сказать)
    2) ( действовать заговорами) büyü / nefes ile iyi etmek
    ••

    загова́ривать зу́бы кому-л.прост. birine kurtmasalı okumak

    Русско-турецкий словарь > заговаривать

  • 18 sigh

    n. iç çekiş, ah etme, derin bir nefes alma
    ————————
    v. ah etmek, iç çekmek
    * * *
    1. iç çek (v.) 2. iç çekiş (n.)
    * * *
    1. verb
    1) (to take a long, deep-sounding breath showing tiredness, sadness, longing etc: She sighed with exasperation.) iç çekmek, göğüs geçirmek
    2) (to say, or express, with sighs: `I've still got several hours' work to do,' he sighed.) iç çekerek söylemek
    2. noun
    (an act of sighing.) iç çekme, göğüs geçirme

    English-Turkish dictionary > sigh

  • 19 suck

    n. emme, emiş, emilen şey, anne sütü, yudum, içim, girdap, anafor, yağcı
    ————————
    v. emmek, soğurmak, içine çekmek, çekmek, nefes çekmek, özümlemek, sağlamak, elde etmek, sızdırmak, emme sesi çıkarmak, su yerine hava çekmek (tulumba)
    * * *
    em
    * * *
    1. verb
    1) (to draw liquid etc into the mouth: As soon as they are born, young animals learn to suck (milk from their mothers); She sucked up the lemonade through a straw.) emmek
    2) (to hold something between the lips or inside the mouth, as though drawing liquid from it: I told him to take the sweet out of his mouth, but he just went on sucking; He sucked the end of his pencil.) emmek
    3) (to pull or draw in a particular direction with a sucking or similar action: The vacuum cleaner sucked up all the dirt from the carpet; A plant sucks up moisture from the soil.) emmek, içine çekmek
    4) ((American) (slang) to be awful, boring, disgusting etc: Her singing sucks; This job sucks.) bir boka benzememek
    2. noun
    (an act of sucking: I gave him a suck of my lollipop.) emme
    - suck up to

    English-Turkish dictionary > suck

  • 20 müsterih

    а споко́йный; успоко́енный

    müsterih bir nefes almak — облегчённо вздохну́ть

    müsterih bir uyku — споко́йный (глубо́кий) сон

    -ı müsterih etmek — успока́ивать

    Büyük Türk-Rus Sözlük > müsterih

См. также в других словарях:

  • nefes etmek — boş bir inanışa göre, rahatsızlığı, illeti geçirmek için okuyup üflemek Ahalinin büyük bir kayıtsızlıkla çiçek ismini verdiği frengiye nefes eder, tütsü yapardı. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • nefes — is., Ar. nefes 1) Soluk 2) Şifa amacıyla hastaya okunan dua 3) Sigara, pipo içilirken içe çekilen duman Sigarasını efkârlı olduğu zamanlar yaptığı gibi sık nefeslerle çabuk çabuk içiyordu. H. Taner 4) mec. Canlılık, hayat belirtisi Bir insan daha …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • NEFES — Soluk, üfürülen hava. Soluma, soluk verip alma. * Uzun söz. * Bolluk. * Hased etmek. *Edb: Bektaşi tekkelerinde okunan manzum söz …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • tarassut etmek — gözlemek, gözetlemek Kıpırdamadan, nefes almadan apartmanı tarassut ediyordu. A. Gündüz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • pülemek — (püflemek) nefes etmek, şiddetli nefes ile küreklemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • nefeslemek — i 1) Nefesini bir şeye yöneltmek, üflemek 2) Okuyup üflemek, nefes etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çevirmek — i 1) Bir şeyin yönünü değiştirmek Nefes nefese koşan anneme, başını çevirmeden cevap verdi. Y. Z. Ortaç 2) Öteki yüzünü görünür duruma getirmek Sermet defterinin yapraklarını çeviriyordu. Ö. Seyfettin 3) Döndürerek hareket ettirmek Resimleri… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dolaşmak — nsz 1) Gezmek, gezinmek Belki otuz defa belki kırk defa, otelin merdivenlerini inip çıkıyor, her yeri dolaşıyor. M. Ş. Esendal 2) Doğru gitmeyip yolu uzatmak Bu yoldan giderseniz çok dolaşırsınız. 3) Dönüp başka bir yönden gelmek Dolaş da arka… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • soluğan — sf. 1) Nefes darlığına tutulmuş 2) is., den. Uzaklarda esen rüzgârdan sonra başlayan dalga hareketi Adaların kıyılarına gürleyen açık deniz soluğanları, ıssız koylara ak bir çizgi çekmişler. Halikarnas Balıkçısı 3) hlk. Sık soluyan (hayvan)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • adam yerine koymak — adamdan saymak, varlığını kabul etmek Anasını durmadan nefes aldırmadan azarlıyor, babasını adam yerine koymuyor, ağzını açarken susturuyordu. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»